27 Nisan 2023 Perşembe

 

Sürekli Borç Tahkimi/Tahvili Mekanizması; Merkez Bankasının Kuruluşu

Her devlet/merkez bankasının menşei hazinenin müzayakası(darlığı)dır. (Tekeli & İlkin, 1982, s. 66). 1930 tarihli ve 1715 sayılı kanun ile kurulan Merkez Bankası hazinenin mali darlığı neticesinde kurulduğu söylenebilir. Bununla beraber Merkez Bankası’na atfedilen başka bir anahtar görev, “memleketin iktisadî inkişafına (kuvveden fiile geçme) yardım” şeklindedir.  Iskonto faiz oranı belirleyerek, hazine işlemleri ifa ederek ve paranın istikrarını sağlayarak ülkenin kuvveden fiile geçmesini sağlayacaktır. Merkez Bankasının temel görevi ülke parasının istikrarını inşa etmektir. Bunun yanında 1930’lar Türkiye’sinin ekonomik gelişmesini bütçe sınırlarının (hiçbir ülke kamu gelirleri ile iktisadî inkişafını yapamaz ve yapmadı da)  ötesine taşıyacak olanaklar sağlamıştır. Iskonto faiz oranı politikasıyla ülke çapında kredi sistemi kurularak borçlanabilme imkanlarını artırmıştır.

Merkez Bankası ekonomide mübadelenin sürekliliğini sağlamak için ya nakit para ya da ödeme araçlarının likit olmasını sağlar. Nakit para dışındaki çek, senet, hazine bonosu, devlet veya özel şirket tahvilleri gibi ödeme araçlarını ıskonto faiz oranı ile likit hale getirir. Bu nedenle merkez bankaları ıskonto faiz oranı ile ekonomide sürekli borç tahkimi/tahvili görevini üstlenir. Bu görev 1930’lar dönemi Türkiye’si için elzemdir. 1930 tarihi 1715 sayılı kanun ile Merkez Bankası ilk borç tahkimini yapmıştır.[1] 1925 tarihli 701 sayılı kanun ile hazinece basılan 158 milyon liralık nakit paranın ve hazinenin toplumun bütününe olan borcu Merkez Bankası tarafından %1 faizli tahvil karşılığında satın alınmıştır.  Böylece hazinenin 150 milyon liralık borcunu tahkim etmiştir.

Doğrudan hazineye ait bu borcu tahkim etmesinin yanında 1715 sayılı kanunun 38. maddesi ile kısa vadeli ticari senetleri, 40. Madde de ise banka, devlet ve belediye tahvilleri avans karşılığında ıskontoya tabi tutulmaktaydı.  Bu, ekonomideki hem kısa vadeli ödeme araçlarını hem de uzun vadeli kamu ödeme araçlarını likit hale getirilmesini sağlamıştı.  1715 sayılı kanunda 1932 tarihli 2062 sayılı kanun ile yapılan değişiklik sonucunda kamu borçlanma araçlarını likit hale gelişi daha da artırılmıştı.  34. maddede yapılan düzenleme ile hazineye ait ve vadesine en fazla üç ay kalan bonoların, ödenmiş sermayesinin %40 geçememek şartıyla resen (bağımsız olarak) ıskonto etme hakkına sahiptir. 38. maddede  ise yine hazineye ait ve vadesine en fazla üç ay kalan bonoları, bir banka ibrazı şartıyla ticari senet gibi ıskonto ettirilebilmişti.  Bunun haricinde 38. maddede zirai senetlerde ticari senetler gibi ıskontoya tabi tutulabileceği hükmü konulmuştu.

1938 yılı 3492 sayılı kanun ile Merkez Bankası ile devlet arasındaki borç ilişkisine yeni boyut kazandırılmıştı. 34. Maddede sermaye miktarı ile ihtiyat akçeleri toplamının %50’si oranında hazineye kısa vadeli bir avans hesabı açabileceği yönünde değişiklik yapılmıştı. Sözü edilen kısa vadeli avans hesabı 1940 tarihli 3850 nolu kanun ile 250 milyona çıkarılmıştır. Bununla beraber devlet iç borçlanma senetlerinin likit varlığa dönüşmesini sağlayan düzenleme de yapılmıştı. Devlet sermayesiyle kurulmuş olup ticarî usullerle işleyen sanayi, ticarî ve tarım işletmeleri ve demiryolları gibi (iktisadî niteliği olan) kamu işletmelerine ait hükmî Hazine kefaletine haiz bonolarını banka kendisi iskonto edebilir veya sermayesi 4 milyondan fazla olan bankalar da iskonto edebilirdi (Ziraat Bankası ve İş Bankası Gibi).

Berç Türker (Afyon Karahisar):  ……Binaenaleyh bütün bu tabii ve normal teşebbüslere karşılık olmak üzere sirkülasyonun artırılması, genişlemesi, makul ve mantıkî bir tedbirdir. Buna; (sirkülasyon prodüktiv) yani verimli tedavül derler, ve zikrettiğim kalkınma plânlar ve teşebbüsler emisyon fazlasını (absorbe) imtisas ederler. Her halde üç yüz milyon liralık bütçe ile idare edilen bir devletin sirkülasyonu yüz altmış milyondan fazla olması lâzım gelir. Bir devlet bankasının en büyük vazifesi bu gibi emisyona ve sirkülasyona aid işlerde regülatör yani nâzım ve ayar veren bir vasıta rolünü ifa etmekten ibarettir. Bundan dolayıdır ki, millî kalkınmamız esnasında ve iş hacminin gittikçe genişlemesi yüzünden para ihtiyacını denkleştirmek ve ayarlaştırmak vazifesi merkez bankasına terettüb eder. (TBMM 1938, 319)

3492 sayılı kanunda yukarıda belirtilen değişikliklere benzer ve ekonomide senet niteliğinde ödeme araçlarını likit hale getirecek düzenlemeler de yapılmıştı. Özellikle devletin kısa vadeli hazine bonolarının ekonomideki etkinliğinin artmasını sağlamıştı. Ekonomik kalkınma için gerekli olan hazine bonolarına daha güçlü tedavül yeteneği kazandırılmıştı. 1930 tarihli 1715 sayılı Merkez Bankası kanununun 34, 38 ve 40’ıncı maddeleri ki bu maddeler çoğunlukla devlet iç borçlanmasını düzenleyen maddelerdi. Söz edilen maddeler dönemin ekonomik gereklerine bağlı olarak sürekli düzenlenmişti.

Ekonomik kalkınma için bütçe sınırları içinde yapılan devlet iç borçlanması, gelecekteki vergi gelirlerini şimdiye ya da ilgili zamana taşımanın formülünü sunuyordu. Fakat ekonomik kalkınma için bunun daha ötesine taşınması gerekiyordu. Devlet iç borçlanma senetlerine ve ekonomideki diğer nakit dışındaki ödeme araçlarına devir hızı kazandırmak gerekiyordu. Örneğin 1933 tarihli Ergani Tahvilleri ile yerin altındaki Bakır, Cu sembollü ve 29 atom sayılı bir kimyasal elementi bir meta/ürün haline getirilmesi ekonomi açısından elzemdi. Söz konusu tahviller, gelecekteki vergi gelirlerini şimdiye ya da ilgili zamana taşımanın spesifik bir örneğiydi. Lakin  Bunun da ötesinde taşımak için dehşet mekanizma; Merkez Bankası.  1930 tarihinde 1715 sayılı kanun ile ekonomideki bütün ödeme araçlarını sürekli likite tahvil eden ve memleketin iktisadî inkişafına (kuvveden fiile geçme) yardım”  işini üstlenen bir banka kurulmuştur.

Kaynaklar

TBMM. «Zabıt Ceridesi Devre:V Cild: 26 İçitima :3 Sekseninci İnikad 24/06/1938 Cuma.» Ankara: TBMM, 1938.

Tekeli, İlhan, ve Selim İlkin. Para ve kredi sisteminin Oluşumunda Bir Aşama Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası , 1982.





 Ferhat AKYÜZ





[1]1925  tarih ve 701 numaralı kanuna dayalı olarak  Devlet tarafından ihraç edilen 158 748 563 liralık evrak-ı naktiyeyi /kağıt parayı uhdesine almıştır.  Bu nakite karşılık 500,000 altın lira, ve nominal kıymeti 116,497,925 frank olan beynelmilel kıymetler bankaya verilmiştir. Bu beynelmilel kıymetler ekteki tabloda yer almaktadır.

22 Kasım 2017 Çarşamba

Borç finansmanı değil absürt bir iktidar savunusu

Hazine Müsteşarlığı’nın kendisine yönelik eleştirilere cevaben 1 Kasım’da “Borç ve Nakit Yönetimine İlişkin Basın Açıklaması” gerçekleştirmesinin ardından kısa süreli bir tepki bombardımanı yaşandı. Ekim sonunda yayımlanan 2018 finansman programını ile birlikte değerlendirildiğinde bu belge Hazine Müsteşarlığı’nın konumu açısından önemli göstergeler sunuyor.  

28 Temmuz 2017 Cuma

Türkiye’de Borçlanma Limiti Neden Değiştiriliyor?

Türkiye’de ilginç bir kanun değişikliği gerçekleşecek. Belki de bir OHAL kararname maddesi ile Türkiye’nin borçlanma limiti değiştirilecek ya da geçiçi bir maddeyle borç limiti krizi savuşturulacak.

26 Haziran 2017 Pazartesi

Bono İle Traş Olmak: 1960’larda Finansallaşma Öyküsü

Bono İle Traş Olmak: 1960’larda Finansallaşma Öyküsü
1960 askeri darbesinden sonra tarım, sanayi ve ulaştırma gibi sektörlerde yatırımların gerçekleştirilmesi için “Yatırım Finansman Fonu” kuruldu. Bu fonun ana kaynağı ise yine fonun kurulmasına dayanak gösterilen kanunda belirtilen hükümlerce piyasaya sürülen “Tasarruf Bonoları” olmuştur. Tasarruf Bonoları, 1960’ların devlet borçlanmasının bir ayağını oluşturmaktaydı ve bu borçlanmadaki dert kamu yatırımlarını finanse etmekti. Bunun ötesinde yarattığı etki daha kilit öneme sahiptir. Tasarruf Bonoları’nın yarattığı etki iki açıdan ele alınabilir. Birincisi 1960’ların bankerlerinin türemesine vesile oldu.  İkincisi ise 1960 yılların başlarından sonlarına kadar ücretin bir kısmının piyasa koşullarına maruz kalmasını sağladı. Yani işçi ücretinin bir kısmının piyasa faiz oranına göre belirlenmesinin yolu açıldı.  

21 Mart 2017 Salı

20 yıl önce, 20 yıl sonra: Gözden kaçırılan yükümlülükler

Türkiye’de kamu borcu ve yükümlülükleri ile ilgili veriler ve raporları inceleyen bir araştırmacı devlet borçlanması kaynaklı bir kriz ya da istikrarsızlıkla karşılaşma ihtimalinin ortadan kalktığı yanılsamasına kapılabilir. Revizyona tabi tutulan Gayrisafi Yurtiçi Hasıla verilerine oranla borç stoku 2016 yılı 3. Çeyreğinde yüzde 27,4 olarak açıklandı. Hazine verilerine bakıldığında borç stokunun oransal olarak düşüşü 2016’da durmuş olsa da borç çevrimi sorunu çoktan ortadan kalkmış görünüyor. Borcun vade yapısının sağlamlığı yanında Hazine garantili kredilerin geri ödemelerinde de Hazinenin üstlendiği pay yok denecek kadar azalmış durumda.

7 Mart 2017 Salı

Göstergeler toparlanma diyor, ancak borç sorunu devam ediyor

Küresel finansal kriz sonrasında dünya basınının önde gelen kuruluşları aralıklarla felaketin tekrarlanabileceğine dair görüşler yayımladılar. Bu görüşlerin kapladığı yer, getiri oranı sıfırın altında olan tahvillere ilişkin 2016’daki tartışma sonrasında giderek azaldı. Dodd-Frank düzenlemelerindeki muhtemel revizyonların etkileri bilinemese de korumacılık, FED faiz artışı ihtimali ve bunun sonuçları ile Çin ekonomisindeki gelişmeler ve borsa rallileri 2017’de daha üst sıralara yükseldi.

Ancak akademi koridorlarında (Türkiye’den bahsetmiyorum!) ve uluslararası finansal kuruluşlarda yeniden kaynamaya başlayan devlet borcu tartışması ve yakın bir gelecekte olabileceklere ilişkin öngörüler daha az dikkat çekerek de olsa devam ediyor. Borç sorunu dendiğinde hem özel sektör ve hanehalkı borcu hem de devlet borçları akla gelir. Bu kısa değerlendirmeyi devlet borçları sorunuyla sınırlıyorum.