26 Haziran 2017 Pazartesi

Bono İle Traş Olmak: 1960’larda Finansallaşma Öyküsü

Bono İle Traş Olmak: 1960’larda Finansallaşma Öyküsü
1960 askeri darbesinden sonra tarım, sanayi ve ulaştırma gibi sektörlerde yatırımların gerçekleştirilmesi için “Yatırım Finansman Fonu” kuruldu. Bu fonun ana kaynağı ise yine fonun kurulmasına dayanak gösterilen kanunda belirtilen hükümlerce piyasaya sürülen “Tasarruf Bonoları” olmuştur. Tasarruf Bonoları, 1960’ların devlet borçlanmasının bir ayağını oluşturmaktaydı ve bu borçlanmadaki dert kamu yatırımlarını finanse etmekti. Bunun ötesinde yarattığı etki daha kilit öneme sahiptir. Tasarruf Bonoları’nın yarattığı etki iki açıdan ele alınabilir. Birincisi 1960’ların bankerlerinin türemesine vesile oldu.  İkincisi ise 1960 yılların başlarından sonlarına kadar ücretin bir kısmının piyasa koşullarına maruz kalmasını sağladı. Yani işçi ücretinin bir kısmının piyasa faiz oranına göre belirlenmesinin yolu açıldı.  
1961 yılı 223 sayılı “Yatırımlar Finansman Fonu Teşkil ve Tasarruf Bonoları İhracı Hakkında Kanun” ile tasarruf bonolarına ilişkin hükümler düzenlendi. Özcesi ücretlerin ve kazançların %3’üne karşılık sahiplerine Tasarruf Bonosu verildi. Tasarruf Bonoları %4-7 arasında faiz uygulanabilecek, 10 yıl vadeli ve nama yazılı kıymetli evrak niteliğinde idi. Fakat kanunda ilginç bir hüküm vardı. Likit kabiliyetini yükseltecek bir hüküm, bonolar beş yıldan sonra nama yazılıdan hamiline statüsüne otomatik olarak dönüşüyordu. Bu, 223 sayılı kanunun ruhuna biraz önce söylediğimiz iki şeyi içkin hale getiriyordu. Ücreti piyasa koşulları maruz bırakmak ve bunun dolaylı sonucu her sokakta bir banker türemesi.



Bonolar gündelik yaşamın bir parçası haline gelmişti. Tasarruf Bonoları kimi zaman bir bakkalın camında “tenzilatla bono alınır” yazısı, kimi zamanda bir berberin camında “ bono ile traş yapılır” gibi somut durumlarla karşılaşmak mümkün olmuştu. Tasarruf bonosu para ile alınıp satılıyor ve döviz gibi bir kur’u vardı. Örneğin 10 liralık tasarruf bonosu 3, ila 3,5 liraya alıcı bulabiliyordu. Her adım başı tasarruf bonosu bozma servisi vardı. Bunula beraber her dükkan bono ile satış yapıyordu. Bono ile traş etmek Cerahpaşalı Berber Niyazi Ustanın aklına gelmişti. Her türlü saç kesimini, çıraklara bahşiş bile tasarruf bonosu ile ödeniyordu. Herkes para pulu bırakmış bono ile yaşam sürer olmuştu sanki.


Gündelik yaşamın bir parçası haline tasarruf bonoları İstanbul borsasında yerini almış ve bankerlerin yeni kazanç aracı olmuştur. 1960-1970 döneminde gazetelerin borsa bölümünde tasarruf bono önemi bir yer kaplamıştı. Bankerlerin öncelikli ilanları “tasarruf bonoları alınır” şeklinde olmuştu. Banker Kastelli ,Banker Yalçın, Banker Bako, Meban, Mentaş, Banker Zeki Banker Enver, Eczacıbaşı, Banker Cent, Banker Semih, Banker Murat, Banker Ali Tahiroğlu, Genborsa gibi bankerler 1960’larda tasarruf bonoları ile işlem yapan bankerler,  bazılarıydı. Aralarında 1980’lerin banker krizinden bildiğimiz Banker Kastelli'dir.  Kastelli anılarında 1960'lı yıllarda tasarruf bonolarından ilk sermayesini elde ettiğini ve zenginleştiğini öğrenmekteyiz. Kastelli’nin haricinde banker listesinde dikkati çeken bir diğer banker Banker Enver yani Enver Sayılgan’dır.  Sayılgan’ın anılarında tasarruf bonosu ile olan ilişkisini şöyle anlatır.
Ben; doğup büyüdüğüm Adana'da” diye söze başlıyor, çiçeği burnunda siyasi, sonra devam ediyor: “Babadan kalma topraklan, paranın para olduğu zamanlar, tam 101 bin liraya satıp, ticarete atıldım. O tarihlerde ‘Tasarruf bonosu’ diye bir güzel icad vardı. Bi şey alırken de bu bonodan alıyordun, satarken de bu bonodan... Bu satıştan benim elime üç bin liralık tasarruf bonosu geçti. ‘Bu bonoları, Albert Amado  (Albert Jean Amateau olabilir) nam bir Yahudi, kırıp paraya çeviriyor’ dediler. Toprağı bol olsun, kendileri şimdi öteki dünyada. Bunu duymamla, Albert adlı Yahudi'nin kapısına dikilmem bir oldu.”
O günleri anlatırken tuhaf bir parlaklık geliyor Banker Enver’in gözlerine; devam ediyor: “Şimdi, ‘Yahudi kısmının ticaretteki hüneri yamandır’ derler ya, ben bu sözün sapma kadar gerçek olduğunu, işte os'saat anlıyorum. Allahın selameti üstüne olsun Albert Efendi, benim üç bin liralık bonoma, 2 bin 800 lira tiko para bastırıyor. ‘Demek ki, bu bono kısmının alınıp satılırmış’ diye geçiriyorum içimden.”
“İşte” diyor Enver Sayılgan, “Ben Yahudi Albert Efendi'den feyzalarak, Menkul Değerler Piyasası'na atılıyorum. O zaman Ereğli Demir Çelik, Çukurova Elektrik, Aslan Çimento gibi kuruluşların tahvilleri de piyasada. Tasarruf bonosu ile birlikte, başlıyorum bunları da alıp satmaya.[i]
1961 yılında devlet kamu yatırımlarını gerçekleştirmek amacıyla “Tasarruf Bonosu” adıyla yaptığı zora dayalı borçlanma bir süre sonra uygulamadan kaldırılır. 1967 yılında işçilerin üzerindeki baskısı azaltıldı ve 1972 yılında vergi biçimine dönüştürülerek uygulama lağvedildi. Fakat devletin ve sermayedarların bundan önemli bir deneyim elde ettikleri kesin. Gündelik yaşam ve beraberinde ücret finansa konu edilmiş oldu. Ücretin bir kısmı piyasa koşullarına maruz bırakıldı. 1980’lerden türeyen bankerlerin filizleri 1960’larda uç vermeye başlamıştı. Bu deneyimlerden yola çıkarak

 Bitirmeden bir soru: Maruz kaldığımız ve kalacağımız Bireysel Emeklilik ve Kıdem Tazminatı Fonunun kurumsallaşmasında Tasarruf Bonosuna ilişkin deneyimin yeri nedir


[i]Enver Sayılgan ile Yapılan ropörtaj. “Özal Çelik Çomak Oynarken, Ben Piyasada Fırıldak Çeviriyordum” başlığı ile, Tan gazetesinde yayınlanmıştır. Ekim, 1985...

1 yorum: