Bono İle Traş Olmak: 1960’larda
Finansallaşma Öyküsü
1960
askeri darbesinden sonra tarım, sanayi ve ulaştırma gibi sektörlerde yatırımların
gerçekleştirilmesi için “Yatırım Finansman Fonu” kuruldu. Bu fonun ana kaynağı ise
yine fonun kurulmasına dayanak gösterilen kanunda belirtilen hükümlerce
piyasaya sürülen “Tasarruf Bonoları” olmuştur. Tasarruf Bonoları, 1960’ların
devlet borçlanmasının bir ayağını oluşturmaktaydı ve bu borçlanmadaki dert kamu
yatırımlarını finanse etmekti. Bunun ötesinde yarattığı etki daha kilit öneme
sahiptir. Tasarruf Bonoları’nın yarattığı etki iki açıdan ele alınabilir. Birincisi
1960’ların bankerlerinin türemesine vesile oldu. İkincisi ise 1960 yılların başlarından sonlarına
kadar ücretin bir kısmının piyasa koşullarına maruz kalmasını sağladı. Yani işçi
ücretinin bir kısmının piyasa faiz oranına göre belirlenmesinin yolu açıldı.
1961
yılı 223 sayılı “Yatırımlar Finansman Fonu Teşkil ve Tasarruf Bonoları İhracı
Hakkında Kanun” ile tasarruf bonolarına ilişkin hükümler düzenlendi. Özcesi ücretlerin
ve kazançların %3’üne karşılık sahiplerine Tasarruf Bonosu verildi. Tasarruf
Bonoları %4-7 arasında faiz uygulanabilecek, 10 yıl vadeli ve nama yazılı
kıymetli evrak niteliğinde idi. Fakat kanunda ilginç bir hüküm vardı. Likit kabiliyetini
yükseltecek bir hüküm, bonolar beş yıldan sonra nama yazılıdan hamiline statüsüne
otomatik olarak dönüşüyordu. Bu, 223 sayılı kanunun ruhuna biraz önce
söylediğimiz iki şeyi içkin hale getiriyordu. Ücreti piyasa koşulları maruz
bırakmak ve bunun dolaylı sonucu her sokakta bir banker türemesi.
Bonolar
gündelik yaşamın bir parçası haline gelmişti. Tasarruf Bonoları kimi zaman bir
bakkalın camında “tenzilatla bono alınır” yazısı, kimi zamanda bir berberin
camında “ bono ile traş yapılır” gibi somut durumlarla karşılaşmak mümkün olmuştu.
Tasarruf bonosu para ile alınıp satılıyor ve döviz gibi bir kur’u vardı. Örneğin
10 liralık tasarruf bonosu 3, ila 3,5 liraya alıcı bulabiliyordu. Her adım başı
tasarruf bonosu bozma servisi vardı. Bunula beraber her dükkan bono ile satış
yapıyordu. Bono ile traş etmek Cerahpaşalı Berber Niyazi Ustanın aklına
gelmişti. Her türlü saç kesimini, çıraklara bahşiş bile tasarruf bonosu ile
ödeniyordu. Herkes para pulu bırakmış bono ile yaşam sürer olmuştu sanki.
Gündelik
yaşamın bir parçası haline tasarruf bonoları İstanbul borsasında yerini almış
ve bankerlerin yeni kazanç aracı olmuştur. 1960-1970 döneminde gazetelerin
borsa bölümünde tasarruf bono önemi bir yer kaplamıştı. Bankerlerin öncelikli
ilanları “tasarruf bonoları alınır” şeklinde olmuştu. Banker Kastelli ,Banker Yalçın, Banker Bako, Meban, Mentaş,
Banker Zeki Banker Enver, Eczacıbaşı, Banker Cent, Banker Semih, Banker Murat,
Banker Ali Tahiroğlu, Genborsa gibi bankerler 1960’larda tasarruf
bonoları ile işlem yapan bankerler,
bazılarıydı. Aralarında 1980’lerin banker krizinden bildiğimiz Banker Kastelli'dir.
Kastelli anılarında 1960'lı yıllarda tasarruf
bonolarından ilk sermayesini elde ettiğini ve zenginleştiğini öğrenmekteyiz. Kastelli’nin
haricinde banker listesinde dikkati çeken bir diğer banker Banker Enver yani
Enver Sayılgan’dır. Sayılgan’ın anılarında
tasarruf bonosu ile olan ilişkisini şöyle anlatır.
Ben; doğup büyüdüğüm Adana'da”
diye söze başlıyor, çiçeği burnunda siyasi, sonra devam ediyor: “Babadan kalma
topraklan, paranın para olduğu zamanlar, tam 101 bin liraya satıp, ticarete
atıldım. O tarihlerde ‘Tasarruf bonosu’ diye bir güzel icad vardı. Bi şey
alırken de bu bonodan alıyordun, satarken de bu bonodan... Bu satıştan benim
elime üç bin liralık tasarruf bonosu geçti. ‘Bu bonoları, Albert Amado (Albert Jean Amateau olabilir) nam bir Yahudi, kırıp paraya
çeviriyor’ dediler. Toprağı bol olsun, kendileri şimdi öteki dünyada. Bunu
duymamla, Albert adlı Yahudi'nin kapısına dikilmem bir oldu.”
O günleri anlatırken
tuhaf bir parlaklık geliyor Banker Enver’in gözlerine; devam ediyor: “Şimdi,
‘Yahudi kısmının ticaretteki hüneri yamandır’ derler ya, ben bu sözün sapma
kadar gerçek olduğunu, işte os'saat anlıyorum. Allahın selameti üstüne olsun
Albert Efendi, benim üç bin liralık bonoma, 2 bin 800 lira tiko para
bastırıyor. ‘Demek ki, bu bono kısmının alınıp satılırmış’ diye geçiriyorum
içimden.”
“İşte” diyor
Enver Sayılgan, “Ben Yahudi Albert Efendi'den feyzalarak, Menkul Değerler
Piyasası'na atılıyorum. O zaman Ereğli Demir Çelik, Çukurova Elektrik, Aslan
Çimento gibi kuruluşların tahvilleri de piyasada. Tasarruf bonosu ile birlikte,
başlıyorum bunları da alıp satmaya.[i]
1961
yılında devlet kamu yatırımlarını gerçekleştirmek amacıyla “Tasarruf Bonosu” adıyla
yaptığı zora dayalı borçlanma bir süre sonra uygulamadan kaldırılır. 1967
yılında işçilerin üzerindeki baskısı azaltıldı ve 1972 yılında vergi biçimine dönüştürülerek
uygulama lağvedildi. Fakat devletin ve sermayedarların bundan önemli bir
deneyim elde ettikleri kesin. Gündelik yaşam ve beraberinde ücret finansa konu
edilmiş oldu. Ücretin bir kısmı piyasa koşullarına maruz bırakıldı. 1980’lerden
türeyen bankerlerin filizleri 1960’larda uç vermeye başlamıştı. Bu deneyimlerden yola çıkarak
Bitirmeden bir
soru: Maruz kaldığımız ve kalacağımız Bireysel Emeklilik ve Kıdem Tazminatı Fonunun kurumsallaşmasında Tasarruf Bonosuna ilişkin
deneyimin yeri nedir
[i]Enver
Sayılgan ile Yapılan ropörtaj. “Özal Çelik Çomak Oynarken, Ben Piyasada
Fırıldak Çeviriyordum” başlığı ile, Tan gazetesinde yayınlanmıştır. Ekim,
1985...
Bendede var ilgilenirseniz mail atın
YanıtlaSil